Afacan yaramaz hiperaktif çitil çocuklar, yalana yanlışa korkutmaya teslim olmaz!..


Ben de bir zamanlar öğretmendim. Renk tanıtımı yaparken, ateş kırmızı, nar kırmızı, domates kırmızı, kiremit kırmızı veya kırmızı gül karanfil vişne kiraz şarap şalgam turp biber demeden önce, kan kırmızı, bayrak kırmızı dedim. Kırmızıyı tanıtmak için bayrak resmi yaptırdım. İşte o resimlerden biridir, ikinci kitapçığın kapağında dalgalanan al bayrak. Yasin Yenice o resmi yaptığında dokuz yaşındaydı. 

14 yıllık öğretmenken, 28 sayfalık bir kitapçık yazdım. Eğitsel Çalışma dersinin asıl amacının okulda öğrencilere “demokrasi bilinci kazandırmak” olduğunu açıkladım. Kitapçık basıldıktan iki hafta sonra, Eğitsel Çalışmalar dersi programdan çıkarıldı.

İlçe Milli Eğitim Müdürü benim için oldukça övücü sözler söyledi. Daha sonra, sürgün öğretmenlerin gönderildiği ve benim de sürgün gittiğim Serdar Aksun İlkokulu’ndan alındım, her türlü olanağı olan Alibeyköy İlköğretim Okulu’na atandım. İsteğim dışında görev yerim değiştirildiği için itiraz ettim. İtirazım kabul edilmedi. Çok muhabbet tez ayrılık getirdi. Bir yıl sonra, ilçe dışına sürgün edildim. 

İstanbul Gaziosmanpaşa Gazi Mahallesi Son Durak’ta Mehmetçik İlkokulu’nda göreve başladım. Okul Müdürü av meraklısı biriydi, eğitim öğretim işleriyle ilgilenmezdi. Bu ilgisizlikten öğretmenler de hoşnut değildi. Tartışmaya ben de katıldım. Öğretmenlere “Müdür’le uğraşmayın, başınıza kaynana aramayın!..” dedim. Tartışma bitti. Müdür beni çok sevdi. Ama bu sevgi beni bir daha sürgün edilmekten kurtaramadı. 

Ders yılı başlarken okulumuza jilet gibi keskin üç öğretmen atandı. Bu öğretmenler sakallı sarıklı cüppeli arkadaşlarını okula getirdiler. Öğretmenleri ve alevileri aşağılayıcı sözler söylediler. Kavga çıkaramayacaklarını anlayınca, bu üç küfürbazdan birini Müdür Yardımcısı yaptılar. Atamanın usulsüz olduğu gerekçesiyle itiraz ettim. Okul Müdürü’ne “Bu sapıklar önce seni beni yakar!..” dedim. “Hiçbir şey yapamazlar. Bunlar burada olay çıkaracak. Soruşturma açılacak. Lojmanda kalan öğretmenler sürgün edilecek. Boşalan lojmanlara bu arkadaşlar yerleşecek. Yani seninle benimle ilgisi yok. Lojmanda kalan öğretmenler alevi, sen değilsin, karışma bu kavgaya!..” dedi. 

Her şeyi hesaplamış gibiydiler. Uyardığım halde beni hesaba katmadılar ve daha büyük bir hata yaptılar. Müdür Yardımcısı olan küfürbaz, Okul Müdürü’nün yanında ve on dört öğretmenin gözünün içine baka baka, “Alevi kızlarının yüzde yetmişinin kızlık zarı bozuktur. Çünkü onların aile hayatı yoktur. Sekiz on yaşına gelen alevi kızları önce kendi babasıyla yatar. İstanbul’daki kadınların yüzde ellisi fahişedir. Semra Özal birinci fahişedir!..” dedi. Herkes beyninden vurulmuşa döndü. Öğretmenler dışarı çıktı. Dışarda lapa lapa kar yağıyor. Müdür kar yağışını seyrediyor. Yardımcısı karşımda oturuyor. İşaretle gel dedim, geldi, yakasına yapıştım. Ağzından çıkan sözleri, çıktığı yere tıktım. Oyun bozuldu.

Soruşturma açıldı. Okul Müdürü yalancı tanık olmaya zorlandı. Yalancı tanık olmayınca hakarete uğradı. İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Abdurrahman Gaz, bizim küfürbaz Müdür Yardımcısı İbrahim Demirkan’a destek olmak için, geldi bana tekme tokat saldırdı ve gerekli yanıtı aldı. 2000'e Doğru dergisi, 1989 ilkbahar eylemlerini yazarken bize de yer ayırdı. 

İlçe Milli Eğitim Müdürü olaya müdahale etti. Okul Müdürü ve Yardımcısı hemen görevden alınıp sürgün edildi. Belirlediğimiz ölçülere göre kendimize Müdür seçtik. Gaziosmanpaşa İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü de ilçe dışına sürgün edildi. Altı ay sonra soruşturma bitti, ben de sürgün edildim. Bizim küfürbaz Müdür Yardımcısı’nı sürgün ettikleri okula sürgün edildiğimi öğrenince, kalktım gittim, “Şu koskoca İstanbul’da beni sürecek başka okul bulamadınız mı? Onu orada hergün döverim!..” dedim. “Aman ona takılma, seni istediğin okulda görevlendirelim!..” dediler. Ve bana bir liste uzattılar, “Seç beğen git!..” dediler. “Küçükköy’de Dumlupınar İlkokulu’nu seçtim!..” dedim, itiraz etmediler. Görevlendirme yoluyla üç defa daha sürgün edildim. 

1992’de İstanbul Gaziosmanpaşa - Dedekorkut Ortaokulu’nu İlköğretim Okulu’na dönüştürmek için yanındaki ilkokuldan öğrenci almışlar. Öğrenci gönderen İlkokul Müdürü, ne kadar “yaramaz” ve “tembel” çocuk varsa onları seçmiş göndermiş. Ufacık çocukların neler yapabileceğini gördükçe, Okul Müdürü Altan Kukul’un kafasının tası atmış. İlçeye gelmiş öğretmen istiyor, “Ya öğretmen verin, ya bu çocukları alın!..” diyor. İlçe Şube Müdürü Raif Gökdağ beni görünce gülümsedi, “İşte sana öğretmen geldi, ister misin?” dedi. Hemen göreve başladım. 

İlkokul’dan 14 sınıf öğrenci almışlar, 12 sınıfın öğretmeni yok. Ders zili çalınca öbür öğretmen sınıfa giriyor ve okul yıkılsa dışarı çıkmıyor. Baktım olacak gibi değil. Okul Müdürü'ne gittim, ödevlendirme yoluyla çalışma yapmayı önerdim, önerim kabul edildi. Sınıf kapılarını açık bırakarak çalışmaları yönlendirdim. Öğrencileri kendi başına çalışmaya alıştırdım. İki ay sonra öğretmen ihtiyacı tamamlandı. Ben açıkta kaldım. İşte o zaman, Okul Müdürü Altan Kukul, “Şimdi seni öğretmen fazlası var diye buradan alırlar. Bunu önlemek için sana bir iki müzik veya beden eğitimi dersi vereyim, burada kal!..” dedi. Resim dersinde daha yararlı olabileceğimi söyledim. Öğretmenler de uygun gördü. Böylece, “ilkokulda resim öğretmeni” oldum. Öğrenciler çok sevindi. Bol bol resim yaptık. Okul’u resimle donattık. 

1993 ilkbaharında Başak Sigorta’nın Türkiye ölçeğinde İlkokul Beşinci Sınıf Öğrencileri Arasında resim yarışması düzenlediğini öğrenir öğrenmez, İstanbul Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu Müdürü Altan Kukul, öğrencilerimin yaptığı resimlerin bir bölümünü Başak Sigorta’ya gönderdi. Resimlerin çokluğu ve güzelliği ilgilerini çekmiş. Bu çalışmaları yaptıran resim öğretmeniyle tanışmak isteriz, demişler. Sınıf öğretmeni olduğumu öğrenince tanışma istekleri artmış. Gittim tanıştım. Daha küçük öğrencilerin de çok güzel resimler yaptığını söyledim. Görmek istediler. Başak Sigorta'ya bir daha gittim. Götürdüğüm örnek resimleri, Seçiciler Kurulu üyelerinin de görmesi için bıraktım. Yarışma Sonuçları’na göre, Türkiye'de üçüncü, İstanbul’da Birinci olmuşuz. (Değerlendirme Kurulu: Muzaffer Bilgili, Mengü Ertel, Turhan Selçuk, Gülten Dayıoğlu, Nazan Erkmen, Leyla Uçansu, Mine Sirmen, Mustafa Plevneli).

Bu arada, atanma isteğinde bulunma hakkı kazandım ve Dedekorkut İlköğretim Okulu’na atandım. En "yaramaz" öğrencilerin toplandığı ikinci sınıfı aldım. Yaptığımız resimlerin bir bölümünü, ders yılı biterken, Başak Sigorta Genel Müdürlük Eğitim Salonu’nunda sergiledik. Sergilenen resimlerin çoğu satıldı. Yasin Yenice'nin yaptığı Bayrak resmini, Başak Sigorta Genel Müdürü Muzaffer Bilgili aldı. Elde edilen parayı, Okulumuza Atatürk Büstü yaptırmak için değerlendirdik. Başak Sigorta Genel Müdürlük çalışanlarının ve  İsa Çelik 'in katkılarıyla bu isteğimizi gerçekleştirdik. Büstün açılışı, 29.Ekim.1994'te yapıldı. İlçe yöneticileri açılışa katılmadı.

Başak Sigorta Genel Müdürlük Eğitim Bölümü Yöneticisi Aysın Turpoğlu’nun isteği üzerine, ilköğretim çağındaki çocuklar için, resim yapmayı öğreten bir dosya hazırladım. Arıkan Yayınları bu çalışmayı, Renk Bilgisi Resim Defteri adıyla 1996’da yayınladı. Ama bu deftercik, on yıl boyunca bir tanecik bile satılmadı. Daha sonra, internet ortamına düşer düşmez hepsi satıldı. Satıcılar sipariş almaya başlayınca, belki yeniden basılır diye, kitapçığı baştan sona gözden geçirdim. Boyama Kitabı alışkanlığı olanlar için, kılavuz çizimler yaptım. Açıklayıcı bilgiler bölümüne, bir sonsöz değerlendirmesi yazdım. Ayrıca, bazı resimleri çıkardım ve bunların yerine öğrencim Yasin Yenice'nin derste yaptığı bayrak resmini koydum. İş bitiminde, Arıkan Yayınları'nın yayıncılıktan çekildiğini öğrendim. Yeni yayıncı ararken, "Avrupa Birliği’nden proje karşılığı para almak!..” önerisiyle karşılaştım. Öneriyi kabul etmedim. Yaptığım çalışmayı bir kenara bıraktım.

Resim dersinin ilköğretim programından çıkarıldığını öğrenir öğrenmez, Boyama Kitabı alışkanlığını değerlendirmek için, kolları sıvadım. Hazırladığım çalışmayı bir daha gözden geçirdim. Haberturk Hürriyet Milliyet Cumhuriyet Vatan Güneş ve Sabah gazetesine gittim, yedisinden de olumlu yanıt alamadım. Kitap yayıncılığı yapan beş yayınevine gittim, beşinden de aradığım ilgiyi bulamadım. Sanatsever üç bankaya gittim, üçünün de ilgi alanı dışında kaldım. İşte o yüzden, inatlaştıkça inatlaştım. Boyumdan büyük borca girdim ve yaptığım çalışmayı kendim bastırdım. Boyama Kitabı pazarını elinde tutan üç beş yabancı sömürücü soyguncu şirketin ve paradan başka değer tanımayan yedi sekiz beyinsizin karşısına, Türk çocuklarının bilgisini becerisini çıkarttım. Bilge Umar 'dan öncü başarı belgesi aldım!.. 

Söyle bakalım Cahit Çelik, insan böyle boyundan büyük yanlış yapar mı? Ufacık minicik çocuklara resim yapmayı öğretmek isteyen, yaş tahtaya basar mı? Öğretmen kendi özel görüşlerini öğrencinin gözüne gözüne sokar mı? Herkesi yaralayıcı söz söylemek sana yakışır mı? Toplum çürümüşse, yeni filizler görüşler inanışlar ortaya çıkar mı?

Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4 satış için, 14 Ocak 2010 günü piyasaya çıktı. O günden bu güne 17 ay geçtiği halde 17 takım bile satılmadı. İşte o yüzden, acılı biberli zehirli sözler söylemek gerekiyor. Şekerli şerbetli yağlı ballı sözler gerekmiyor.

Resim dersinin İlköğretim Programı’ndan çıkarılması, ölçüsüz biçimsiz renksiz kişiliksiz sarsak sersem uyurgezer uyuşuk hırsız arsız tipler yetiştirmekten başka işe yaramaz.

Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4, yapılması önerilmeyen bir çalışmayı öğrettiği için, yerli ve yabancı gericiliğin yobazlığın bağnazlığın akılsızlığın fikirsizliğin karşısına tek başına çıkmıştır. Türk halkının genetik haritasını mızrak yapmıştır.

Yabancı gericiliğin öncülüğünde yürütülen “soykırım” dayatması güncellenirken, “Sonsöz, büyük kardeşler için!..” başlıklı yazı, yerli uzantıların tamamını tetikçi olarak değerlendirmiştir. Hiç kimsenin adı anılmadığı halde, tetikçiler kendini belli etmiştir. 

Beş bin yıl önce Anadolu’da çöplüğe atılmış olan soy boy kavim kabile ırk ayırımcılığını “etnik köken şereftir” edebiyatı yaparak güncelleştirmek isteyen çokbilmiş zerzevatın karşısına, Türkiye Tarihi’nin özünü özetini koymuştur. Türkler 1071’de Orta Asya’dan geldi, Anadolu’nun yerlisi değildi, diyenlerin ezberciklerini bozmuştur.

Çocuğun eğitimini ticaret konusu yapan sömürgen kemirgen takımı ve özel güzel okulların tamamı, hilesiz hurdasız yarışma olunca başarısızlık bataklığına batmıştır. Özel yetenek sınavı yaparak öğrenci alan ve yirmi kişilik sınıfa iki öğretmen birlikte koyan "eğitimci" hanımlar beyler sınıfta kalmıştır. İnek gibi sağılan, kaz gibi yolunan, ahmak yerine konulan, annecikler babacıklar yapılan yanlışı marifet sanmıştır.

Devam edelim. Ben duygusal bir tipim. Dalgacı dümenci yalancı dolancı palavracı olanı sevmedim. Eğitim programlarının içeriği ve uygulanışı ile yakından ilgilendim. Irkçı ayırımcı dinci yobaz bağnaz hokkabaz hırsız arsız yüzsüz zalim zorba takımıyla vuruşa vuruşa yirmi beş yıl öğretmenlik yaptım. Defalarca sürgün edildim, hiç akıllanmadım.  

Öğretmenliğimin son yıllarında yaptığım çalışmaları değerlendirmek için bir dosya hazırladım. Seniye Fenmen ile görüştüm. “Evet, renklerin sıcaklığını termometre ile ölçebiliriz!..” dedi. Hazırladığım dosya 1996'da Renk Bilgisi Boyama Kitabı adıyla yayınlandı. Basımıyla satımıyla ilgilenmedim. Bir kuruş telif ücreti almadım. 

2000 yılının Haziran veya Temmuz ayında, Öner Yağcı ve iki öğretmen arkadaşımla birlikte İstanbul'dan Tokat'a gezmeye gittik. Yolda giderken Öner beni kışkırttı. Ben de kabak çiçeği gibi açtım. Yol boyunca anlattım da anlattım. Hattiler Hurriler Luwiler ve daha neler neler. Amasya'da beni sarhoş ettiler. Boyama Kitabı ile matematik kitabını birleştiren bir kitap için, "Resim çizim yaparım!.." dedirttiler. Dönüşte, iki ay uğraştım, dört yüz çizim yaptım. Arkadaşım bu çizimlerden "Boyamalı Matematik" kitabı yaptı ve iyi para kazandı. Ben yine telif ücreti almadım. 

On yıllık emekli olduğumda, birgün ilköğretim programından resim dersinin çıkarıldığını öğrendim. Bunun bir anlamı olmalı diye düşündüm. Bana da bir iş düştüğünü gördüm. Bir dizi Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı hazırladım. Yerli ve yabancı gericiliğin yobazlığın bağnazlığın karşısına, Türk çocuklarının bilgisini becerisini çıkarttım. 

Doğaldır ki, bu çalışmayı yaparken yalnızca çocukla ilgilenmedim. Büyük kardeşler için de üç beş satır yazdım. İşte o yazılar kimsenin hoşuna gitmedi. Herkes bıçağın ucunu gördü, başkasını görmedi. Dahası, bin yıllık düşman kardeşler bana karşı birleşti. Yaptığım çalışmayı yayıncılar basmadı, tanıtımcılar tanıtmadı, dağıtımcılar dağıtmadı, satıcılar satmadı, alıcılar almadı. Herkes kendine göre bahane yarattı.

Ekrem Akurgal, Türkiye bütünüyle hiç işgal edilmedi, diyor. Bütünüyle kelimesinin arkasına sığındığı için, eleştiriden kurtuluyor. Ben bunun böyle olmadığını yazdığım için, yanlış oluyorum. İlber Ortaylı televizyonda, "Türk adı öyle matah birşey değil..." dedi. Benden başka kimsenin sesi soluğu çıkmıyor. Türk adının anlamını toplumsal ayrışma çatışma ile birlikte açıkladığım için, yanlış olmakla suçlanıyorum.  Türkler Kürtler Ermeniler bu toprağın çocuğudur dediğim için, ırkçı ayırımcı oluyorum.

Dört bin yıl önce Anadolu'da çok sayıda kral ve kralcık vardı. Hattiler Hurriler Luwiler en büyük üç krallıktı. Üçü de ordan burdan dışarıdan gelmedi. Toplumsal ayrışma çatışma sürecinde Türk Kürt Ermeni kavramı ayırımı oluştu. Türkler Kürtler Ermeniler etle tırnak gibidir. Kavim kabile soy boy ırk değildir. Türkler adını inandığı tanrıdan almıştır. Kürtler adını yaşadığı yerden dağdan doruktan almıştır. 

1071'de dışardan gelmişsen, 2071'e kalmadan geldiğin yere gidersin. Kürtler ve Ermeniler dışarıdan gelmişse, o yörenin yerli halkı Hattiler Hurriler ne oldu diye sorulursa cevap veremezsin. Yani buradan benim ırkçı ayırımcı fitne fesat olduğum çıkmaz. Tam tersine, Türk Kürt ve Ermeni kardeşliğinin dört bin yıllık geçmişini gördüğüm için, birleştirici olduğum ortaya çıkar. Tarih bilinci olmayan güncel gerçeği göremez. Gerçeği göremeyenler, zarar ziyan vermekten başka işe yaramaz.

İlber Ortaylı'ya bir takım Boyama Kitabı götürdüm. Arka kapaktaki yazıyı gösterdim. "Bu bölüm sizi de ilgilendiriyor!.." dedim. Aldı okudu gülümsedi. "Bre cahil zındık, sen kim oluyorsun da bana cevap veriyorsun!.." demedi. Kendi yazdığı kitaplardan birini imzalayıp hediye etti. Ama bizim aslan kaplan çakal solucan takımı beni perişan etti. 

Muazzez İlmiye Çığ, kavim kabile soy boy ırk ayırımı yapanların gönlü hoş olsun diye yalan atmıyor. Gittim görüştüm. "Kramer, Tarih Sümer'de Başlar, demiş. Bu doğru değildir. Tarih üretimle başlar. En az on bin yıl önce ilk buğday tanesini toprağa ekenler, Anadolu’da insanlığı yeşertti. Beş bin yıl önce çömlekçi çarkı yapmayı başardı. Dört bin yıl önce demirci körüğü yaptı. Toplumsal ayrışma çatışma yeni boyutlara ulaştı. Elinde baltası bıçağı kaması olanlar krallar kralcıklar köleciler kan akıttı. Köle olmayı kabul etmeyenler ateşe sarıldı. Anadolu baştan başa cayır cayır yandı. Bulundukları yere yöreye topluma egemen olan kölecilere, köleciler baba tanrı Atta’ya inandıkları için, Türk denildi." dedim. "Hiç böyle düşünmemiştim!.." dedi. Kendi yazdığı kitaplardan birini teşekkür yazısı yazarak imzalayıp bana verdi.

Bilge Umar, benim bildiğim en az on bin sayfa yazı yazmış. Yazdıklarının hepsi tarih coğrafya ve dil üzerine. Dünyanın geçmişini güncelini ve söylediği sözün anlamını biliyor. Yaptığım çalışma için, yeni bir kitap türü icat etmişsin, diyor.

Turhan Selçuk ve Mengü Ertel, benim okuttuğum öğrencileri İstanbul'un birincisi seçti. Yarışmada hile olmayınca, bütün özel ve güzel okullar bizim kenar mahalle çocuklarının tozuna yetişemedi. Ürettiğimiz şeyleri  İsa Çelik  beğendi ve belgeledi. Ötesi boş laf. 

Akurgal’ın Ortaylı’nın Çığ’ın ve Umar’ın yazdıklarını okurken gördüğüm yanlış bilgiler beni bu bilge kişilerden uzaklaştırmadı. Onların değeri saygınlığı benim gözümde arttı. Onlar öğrendiklerini bildiklerini açıkça yazmışlar. Aldıkları eğitim gereği önyargılı olmaktan özenle kaçınmışlar. Tarafsız olmaya uğraşmışlar. İşte asıl yanlışı bu tarafsızlık yüzünden yapmışlar. Konuyu toplumsal ayrışmanın çatışmanın dışında ele almışlar. Belirleyici olguyu çizgiyi biçimi rengi gerçeği gözden kaçırmışlar. Ben bu dört bilge kişinin yazdığı şeyleri toplumsal ayrışma çatışma gerçeğine dikkat ederek okudum. Okurken, aykırı şeyler düşündüm, düşündüklerimi yazdım. 

Aykırı yazılar yazmakla iyi yapmışım. Ama o yazıları, işin ticaret yanını düşünmeden kapağa koymakla yanlış yapmışım. Sadece resim yapmak için gerekli bilgiler ve örnek çizimler yeterli olacakmış. Kendi türünün ilk örneği olan her şey gibi, ilk adımda ölçüyü kaçırmışım. Daha doğrusu, satışı engellemek için ne gerekliyse hepsini yapmışım. Kaypakların korkakların akılsızların fikirsizlerin eline bahane yaratmak için fırsat vermişim.

Şimdi yine bir belediye ilçedeki anaokulu öğrencilerine boyama kitabı dağıtacakmış. Yani ufacık çocukları üç beş yabancı şirketin ve yedi sekiz beyinsizin merhametine bırakacakmış. Boyama Kitabı pazarını elinde tutanlar paradan başka değer kabul etmiyor. Parasını aldığı çocuğun eğitimine olumlu katkı yapacak şeyler onları ilgilendirmiyor. Uyduruk kaydırık oyalayıcı uyutucu uyuşturucu boyama kitapları ile sarsak sersem uyurgezer insan tipi üretmek amaçlanıyor. İlköğretim Programı’ndan resim dersinin niçin çıkarıldığını anlamayanlar, bilgisizliğe beceriksizliğe zevksizliğe sömürüye soyguna yalana talana düşmana yardım ediyor. 

Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4, dört kitapçıktan oluşan takım halinde, 40.- lira. Yurtdışı isteklerde, takım halinde 25.- avro veya 35.- usd. İki takım birlikte alana, üçüncü takım bedava. Bir çocuğum var, iki takım kitabı ne yapayım, demeyin. Çocuğunuz arkadaşına ve arkadaş olmak istediği çocuğa versin, yararını göreceksiniz. Daha ötesi, sümüklü bir çocuğun eğitimine katkı yapmayı deneyin. Belki o insancığın dünyasını değiştireceksiniz. 

Son olarak, üç yıl önce gördüğüm tehlike çığ gibi geliyor. Bedri Baykam’ı oydular. Mehmet Aksoy’u kuşbaşı yaptılar. Fazıl Say’ı sessizce şişeye koydular. İdil Biret’i korkuttular. Yalçın Küçük’ü deliğe tıktılar. Yazar çizer düşünür sanatçı sepetçi şerbetçi tetikçi kim varsa aynı çuvala doldurdular. Bana da kaynanamı sordular. Kaynanam olsaydı, “Üç yıl önce bu günü görmüşsün, iyi kötü bir çalışma yapmışsın, vurgun soygun yapmak varken, borç batağına batmışsın, iki gözün avcuma gele!..” derdi. 

Beni kaynanamın dilinden kurtarmak için, benden bir takım Boyama Kitabı alın. Almazsanız, kendi başınızın çaresine bakın. Belki ben birgün “Glu glu guk!..” derim. Beni unutun, şunu unutmayın. Aykırı farklı aydınlık görüşleri olmayan kitap, araziye uymuş insan gibidir, işe yaramaz. Telefonum herkese açıktır. Merhaba demekten korkmayın. Ben sır saklamam, benimle saklı gizli ayıp şeyler konuşmayın!..

Resim dersini ilköğretim programından çıkartmışlar. Görsel Sanatlar diye bir ders uydurmuşlar. Görsel Sanatlar denilince, resim heykel yapı tiyatro bale sinema ve fotoğraf öne çıkar. Resim için ayrılan zaman azalırsa, öğretmenin işi zorlaşır, öğrenci ortada kalır, sınavda sıfır çekenler çoğalır. Üretimin dışında olan, yaşamın içinde olamaz. İşte o yüzden, dört kitapçıktan oluşan bir çalışma yaptım. Bu çalışmanın yetkili satıcısı dağıtımcısı tanıtımcısı destekçisi temsilcisi sözcüsü yoktur. Her türlü istek için, doğrudan bağlantı kurulması gereklidir. Bağlantı kurmak için, e-mail gönder.

Birinci kitapçıkta, öğretmene öğrenciye aileye öğütler, resim yapmak için gerekli temel bilgiler, yaptığım çalışmalardan örnekler ve bir tarihsel değerlendirme yazısı yer alıyor. İkinci kitapçıkta, sekiz dokuz yaşındaki çocukların yaptığı örnek resimler ve bu resimleri esas alarak yaptığım kılavuz çizimler yer alıyor. Üçüncü kitapçık, değişik düzeyde çizimlerden oluşuyor. Dördüncü kitapçık, resim bilgilerimizi değerlendirmek ve ressamları tanıtmak amacı taşıyor. Dördü bir bütün oluyor.

Bu çalışmanın içinde dışında ırkçılık ayırımcılık yobazlık bağnazlık siyaset yoktur. Vardır diyen, yalan söylüyor. İktidara gelmek için veya iktidarda kalmak için yapılan herşey siyasettir. İktidara gelmek veya iktidarda kalmak, ancak başkalarıyla birlikte olur. Hiç kimse iktidara tek başına gelemez veya iktidarda tek başına kalamaz. Bu bakımdan, tek başına yapılmış hiçbir şey siyaset sayılmaz. Tek başına yapılan işler, eğri doğru yanlış olur, siyaset olmaz. İktidarı eleştirmek, iktidar mücadelesinin parçası değilse, hoşnutsuzluk belirtisi olmaktan öte anlam taşımaz. Öncüsü omurgası amacı yoksa, bağıran çağıran milyonların kimseye yararı zararı olmaz.

Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4 'ün içindeki dışındaki bütün yazılar çizimler grafikler resimler ilgili internet sayfasına konulmuştur. Bu yazılardan başka içinde veya dışında tek kelime yoktur. Yazılanların tarih bilinci kazandırmak görevi de vardır. Tarih bilinci olmayan, güncel gerçeği göremiyor, belirleyici olguyu çizgiyi biçimi rengi gerçeği gözden kaçırıyor. Yanlış düşünen, doğru iş yapamıyor. 

Resim yapmak, çocuğun özgürlüğüne özgürlük katar. Resim yaparken çocuk, daha güzel bir dünya düşler, insanı ve doğayı sevmeyi öğrenir, hesaplama kıyaslama gücü kazanır, daha bilgili becerikli yapıcı yaratıcı akılcı ve paylaşımcı olur. Resim bilgilerini, yedi yaşındaki çocuğa bile, aynen bu kitapçıkta yazıldığı gibi açıkladım. Açıklamaların resimlere yansıdığını ve her derste öğrencinin değiştiğini gördüm. İşte bu davranış değişikliğine eğitim denir. Çağdaş eğitim için doğru bilgi gereklidir. 

Bu bilgileri yedi sekiz yaşındaki çocukla birlikte gözden geçirmek yararlı olur mu? Ufacık çocuk bu bilgilerden bir şey anlar mı? Soruların yanıtı, ikinci kitapçıkta yer alan örnek resimlerde saklıdır. Birinci kitapçıkta verilen bilgiler resimlere yansımıştır.

Bu dört kitapçığın "Coloring Book / Boyama Kitabı" pazarındaki uyduruk kaydırık şeylerden farkı nedir? Birincisi, resim yapmayı öğreten boyama kitabı olmasıdır. İkincisi, güncel gerçeği görebilmek için tarihsel gelişme bilinci kazandırmasıdır. Üçüncüsü, anlatım yazım çizim resim bakımından diğerlerine on basmasıdır. Dördüncüsü, en az kırk defa uygulanmış ve her defasında aynı başarıyı yakalamış bir çalışmanın ürünü olmasıdır. Beşincisi, kendi alanında ilk örnek olduğu için, Bilge Umar'dan öncü başarı belgesi almasıdır. Bu beş üstün özellik yetmezse, kâğıt ve baskı kalitesinin en iyi düzeyde olması ve bazı bilgilerin sadece bu çalışmada bulunması, tercih nedeni olmalıdır. Buna rağmen gerekli ilgiyi görmezse, yapılacak yeni bir şey yoktur. Sanatçı, hiç kimsenin önünde eğilmez!..

Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4 , bin takım basıldı. Bu bin takımın bir bölümü parasız dağıtıldı. Elde kalan sekiz yüz takım, satışa çıkarıldı. Yazımı çizimi basımı dağıtımı beni çok yordu. İşte o yüzden, belki bir daha basılmayacak. Demek oluyor ki, sipariş veren ilk sekiz yüz kişi bu çalışmadan yararlanacak, geç kalanlar yararlamayacak. Bu çalışmadan yararlanacak olan çocuklar için bir de önerim var. Başkasının izine basarak gidenlerin izi olmaz, gölgede kalanın gölgesi olmaz, gözünü yıldızlara dikmeyenin yıldızı parlamaz. Dediklerim doğru ise bu kitapçıkları boyamayın. Örnek aldığınız çalışmayı resim defterine yapın. Yaptığınız çalışmaya yeni şeyler katın. Olmazsa, bir daha deneyin. Başladığınız işi bitirmeden bırakmayın!.. 

Bazı kitaplarda, 3+Yaş, 5+Yaş, 7+Yaş uyarısı var. Bizde böyle kesin uyarı yok. Boyama Kitabı'nın üzerindeki 3+Yaş gibi uyarılar eğitim öğretim açısından hiçbir değer taşımaz. Bilindiği gibi, üç yaşındaki çocuklar üçe ayrılır, ileri orta geri düzeyde olmak doğal özelliktir. Üç yaşındaki çocukların doğal gelişim çizgisini kavrayabilmek için, ailenin de toplum içinde ayrışım gelişim düzeyini hesaba katmak gerekir. İşte bu durumda, üç yaş çocuğu denildiği zaman, birbirinden farklı en az dokuz grup üç yaş çocuğu ortaya çıkar. Gelişim düzeyi bakımından toplum beşe bölünmüş ise, üç yaşındaki çocuklar onbeş grup oluşturur. Aynı ölçü gelişim düzeyi farklı ülkeler için de geçerli olduğuna göre, üç yaşındaki çocuklar en az kırk beş grup oluşturur. Boyama Kitabı'nın üzerine 3+Yaş uyarısı koyanlar, hangi 3 yaş grubundan söz ettiklerini de yazmak zorundadır. 

Beş yaşındaki çocuklar beşe ayrılır, ileri orta geri düzeyde olmak yetmez. Daha hızlı gelişenler ve gelişim zorluğu çekenler belli olur. Toplum beşe ayrılmış ise, her kesimde beş grup beş yaş çocuğu görülür. Buradan, her toplumda yirmi beş grup beş yaş çocuğu olduğu ortaya çıkar. Dünya ölçeğinde toplumlar beş farklı düzeyde ise, doğal gelişme nedeniyle beş yaş çocuklar da en az yüz yirmi beş grup oluşturur. O yüzden, şu veya bu kitap, "Beş yaş çocuğu için uygundur!.." demek doğru değildir. Doğru olan, her çocuğun kendine özgü gelişme hızı ve düzeyi olduğunu bilmektir. Bunu bilmeden eğitim öğretim yapılamaz. El yordamıyla yapılan eğitim öğretim başarılı olamaz. 

Yedi yaşındaki çocuklar yediye ayrılmamış ise, en ileri ve en geri çocuklar belli olmamış ise, orada herkes uyumuş kalmış demektir. Eğitim öğretim, azcık doğru bilgi ister. Uyduruk kaydırık yalan yanlış şeylerle doğru eğitim öğretim olmaz. Eğitilen insan yavrusu kurala kalıba sığmaz. Her çocuğun bir dünya olduğunu görmeyenler, eğitimde öğretimde öncülükte başarılı olamaz. İşte o yüzden, bizde "yaş sınırı" uyarısı yoktur. "Anaokulu ve ilköğretim çağı çocukları için yararlı olabilir!.." uyarısı vardır. 

İlköğretim Programı'nda resim dersi yoksa, okulun adı ne olursa olsun, o bir Hafız Mektebi'dir. Resim dersinin İlköğretim Programı'ndan çıkarıldığını 2008'in Kasım ayının ilk günlerinde öğrendim. Herkesi uyarmak için, o günden bu yana elimden gelen her şeyi yaptım. Boyama Kitabı alışkanlığını değerlendirmek için, kolları sıvadım. Resim yapmayı öğreten bir dizi Boyama Kitabı yaptım. Haberturk Hürriyet Milliyet Cumhuriyet Vatan Güneş ve Sabah gazetesine gittim, yedisinden de olumlu yanıt alamadım. Kitap yayıncılığı yapan beş yayınevine gittim, beşinden de aradığım ilgiyi bulamadım. Sanatsever üç bankaya gittim, üçünün de ilgi alanı dışında kaldım. İşte o yüzden, inatlaştıkça inatlaştım. Başka çaresi kalmayınca kredi kartından borç alarak kendim bastırdım. Tanıtımcılar tanıtmadı, dağıtımcılar dağıtmadı, satıcılar satmadı, alıcılar almadı. Zararım 40.000.- lira oldu, 50.000.- lira olmaz. 

Benim çığlığımı duymayanlar, şimdi bar bar bağırıyorlar. "İmam Hatip Okulu istemiyoruz!.." diyorlar. Korkmayın, eğitim öğretim daha kötü olmayacak. Türkiye'deki bütün ilköğretim okulları, özel ve güzel okullar dahil, 11 Eylül 2006'dan bu yana Hafız Mektebi'dir. Hafız Mektebi ile İmam Hatip Okulu arasında kalite farkı yoktur. İkisi de ezbercidir. 

Kitapçıkların her biri 48 sayfa, 135 gram kuşe kâğıda basıldı. Kapaklar, 200 gram Bristol kartona basıldı ve selefon kaplandı. Sırttan tel dikiş yapıldı. Kalitenin yüksek olması ve az sayıda basılması maliyeti artırıyor. Satış için gerekli giderler hesaba katılırsa, maliyet arttıkça artıyor. Ayrıca, ikinci baskı için para kazanmak gerekiyor. Şimdi sıra geldi bu kitapçıkların çocuğa ulaştırılmasına. Ulaşabilirse, eğitime katkı yapmış olacağız. Ulaşamazsa, sonuçlarına hep beraber katlanacağız!.. 


Dört kitap birlikte takım halinde 40.- TRL 
Yurtdışı istekler için, 20.- Euro veya 25.- USD


1] Boyama Kitabı isteği yazısı gönder,  taylancahitcelik@gmail.com  adresine.
2] Cevap verilmezse,  aynı yazıyı  +90 542 216 1357  numaralı telefona gönder.
3] Bağlantı kurulduktan sonra, üç gün içinde siparişiniz postaya verilecektir. 




Boyama Kitabı 1-2-3-4'ün içini dışını görmek için, 
yandaki kitap kapağı resimlerine tıklayın!..   »»»   




Cahit Çelik  ➔  GSM-Tel:  +90 542 216 1357